İlkelliğe Özlem
- Hande Yılmaz & Bilge Yılmaz
- 6 Haz 2023
- 2 dakikada okunur
Frank Lloyd Wright, Amerikan mimarisinin en önemli öncülerinden biridir. Tasarım hayatında düşüncelerinin ve mimari anlayışının değişimi eserlerinden de net bir şekilde okunabilir. Chicago döneminde yani erken mimarlığında, Amerikan mimarisinin ve modernizmin bir diğer öncüsü Sullivan ile birlikte çalıştı. Avrupadaki hakim mimari anlayışın tersi yönünde, süsleme ve cephelerin karmaşık huzursuzluğundan arındırılmış düz, sade cepheli yapılar üretti şehirde. Pencerelerin ve cephenin ayrımının net bir şekilde okunduğu erken şehir eserleri kariyerinin ilerleyen örneklerine göre daha masif, az açıklıklı, karanlık ve içine kapanık mekanlardı. Belki de içten içe kendini şehirden soyutlamak istiyor, ileride benimseyeceği organik mimari anlayışının önsezilerini hissediyordu.
Frank L. Wright’ın mekan anlayışı oldukça özgün ve öncüdür. Amerika’nın geleneksel ev yapısından bazı elementleri alıp kendi anlayışını geliştirmekte kullanmıştır. Geçmişten öğrenir ve esinlenir, fakat onu taklit etmeyerek yeni anlayışına, günümüze adapte eder. Zaten günümüz modern mimarlığının tarihe olan yaklaşımı da budur. Geçmiş ile gelecek arasında doğrucu bir köprü kurar.
Frank yarattığı mekanda sadece gerekli unsurların bulunması, onu zorunlu ve temel olmayan her şeyden arındırma güdüsü taşıyordu. Mekanda az ama kalıcı, gerekli unsurlar bir bütün olarak ele alınıyordu. Onun için iç mekan kesintisiz bir bütündür. Olabildiğince büyük, tek bir boşluk yaratmaya çalışır. Onun tasarımlarında ev, adeta tek bir oda gibidir. İç mekanın kalitesine önem vererek üç cepheden de ışık alması adına haç biçimindeki plan şemasını geliştirdi. Farklı yüksekliklerde ince uzun mekanlar iç içe geçirilerek yaratılan iç mekanın merkezi, genelde şöminenin (bacanın) bulunduğu yerdir. Merkezden etrafa doğru yayılan mekan mantığı, Amerikan geleneğinden öğrendiği ve adapte ettiği unsurlardan biri. Aynı zamanda 17. yüzyıl Amerikan yerleşimlerinin yüksek iç mekan istencini yeniden canlandırmış oldu.
Frank L. Wright, mekanı her daim bir korunak olarak ele almıştır. Her unsuru en yalın ve ham olduğu haliyle, ilkel ihtiyaçlara kulak verecek şekilde tasarlamıştır. Cephede ve iç mekanda farklı materyalleri yan yana kullanmış, her materyali en işlenmemiş, ham yani ‘gerçek’ haliyle kullanmıştır. Organik mimari içinde tanımladığı özgün tarzı, şüphesiz nesiller boyunca modern mimarinin öncüsü oldu ve olmaya da devam ediyor. ‘Organik’ kelimesini tam olarak tanımlamasa da, bu onun için ‘hakikati’ çağrıştırıyordu. Mimarlığının ilerleyen yıllarında yaptığı eserler bu anlayışını net bir biçimde gözler önüne seriyor. Frank adeta, içindeki şehirde ortaya çıkaramadığı saklı dışavurumu suburban’da keşfetmiştir. Mekandaki ve mimarideki gizli potansiyellere gözümüzü açmıştır.
Yalın ve faydacı bir yaklaşımla, mekanın ve materyalin doğasında olan güzelliği ortaya çıkardı eserlerinde. Japon evlerinden çokça etkilenen Frank L. Wright gereksiz ögelerin atıldığı, belirsiz ve akışkan kullanımlı mekanlar yarattı. Açıklıkların duvarların kendisi görünmeyecek kadar çok olduğu bazı yapılarında adeta doğayı mekanın içine davet eder. Bu da mekanı bir korunak gibi işleyişindeki ilkelliği, doğayla neredeyse ondan ayırt edilemeyecek kadar bütünleşmesini vurgular.
Frank Lloyd Wright mimari felsefesi doğrultusunda, gelenekten kopuşa ve yalın bir arınma arayışına kendi perspektifinden bir yorum getirmiştir. Bunu yaparken ise geleneği tamamen silmek yerine, uzlaşmacı bir tavırla ondan öğrenmeyi seçmiştir. Faydacı ve doğaya dönük bu özgün yaklaşımı, şüphesiz mimaride çığır açıcı potansiyelleri fark ettirdi bize. Mekan üretimine ve olanaklarına karşı geniş bir bakışın öncüsü oldu. Yapıtlarına da işleyen doğaya, ilkelliğe, öze dönüş dürtüleri bütün karmaşadan uzakta bir benlik arayışıydı belki de. Süslemenin ve mimarideki dönemin hakim aşırılığının onu gitgide uzağa ittiği bu kendiyle hesaplaşma hali, doğaya dönüşün insanın en temel dürtülerinden biri olduğunu teyit eder gibi.
Bilge Yılmaz

Comments